Bir Filozofun Gözünden: Güvercin Göğsü Polis Olmaya Engel mi?
Bir filozof için her soru, yalnızca pratik bir yanıt arayışı değil, aynı zamanda varoluşun derinliklerine yapılan bir yolculuktur. “Güvercin göğsü polis olmaya engel mi?” sorusu da yüzeyde tıbbi veya mesleki bir değerlendirme gibi görünse de, özünde insanın adalet, yeterlilik ve varlık algısına dair felsefi bir çağrıdır. Çünkü bu soru, hem etik hem epistemolojik hem de ontolojik bir zeminde insanın kendine ve topluma bakışını sorgulatır.
Etik Perspektif: Adaletin Bedeni mi, Ahlakı mı?
Etik açıdan meseleye bakıldığında, şu soru öne çıkar: Bir insanın bedeninin biçimi, onun adalet duygusunu taşımaya yetkin olup olmadığını belirleyebilir mi? Güvercin göğsü — tıbbi olarak göğüs kemiğinin dışa doğru çıkıntılı olduğu bir durumdur — kimine göre fiziksel bir farklılık, kimine göre ise bir “engel” olarak görülür. Fakat etik bakış, bizi şu soruya yönlendirir: “Engel nedir? Bedenin farklılığı mı, yoksa zihnin önyargısı mı?”
Bir polis, yalnızca fiziksel güçle değil, adalet duygusuyla topluma hizmet eder. Eğer adalet, yalnızca kas gücüyle sağlanabilseydi, tarih boyunca filozoflara, düşünürlere ve vicdanlı insanlara ihtiyaç duyulmazdı.
Dolayısıyla etik açıdan asıl soru, bir insanın bedeninde değil, kalbindeki doğrulukla ilgilidir.
Gerçek adalet, kasla değil, karakterle taşınır.
Bu noktada okuyucuya şu sorular kalır:
– Bedenin farklılığı, bir insanın ahlaki yeterliliğini gölgelendirebilir mi?
– Toplum, adaleti dış görünüşle mi yoksa içsel erdemle mi ölçer?
Epistemolojik Perspektif: Bilginin Sınırları
Epistemoloji yani bilgi felsefesi açısından, bu sorunun ardında yatan mesele şudur: “Kim bilir?”
Birinin polis olmaya uygun olup olmadığını kim, neye dayanarak bilebilir? Tıbbi raporlar mı, yönetmelikler mi, yoksa toplumun sessiz kabulleri mi?
Bilgi bazen sınırlayıcı olabilir. Çünkü bilgi, çoğu zaman belli çerçeveler içinde tanımlanır. Eğer bir yönetmelikte “bedensel deformasyon” polisliğe engel sayılıyorsa, bilgi bu sınır içinde kalır. Ancak filozof, bilginin ötesini sorgular: “Bir yasa, insanın potansiyelini ne kadar anlayabilir?”
Bir kişi, fiziksel olarak “farklı” olsa bile, zihinsel çevikliği, duygusal zekası ve sorumluluk bilinciyle toplumun güvenliğini sağlayabilir.
Bilmek, bazen anlamaktan daha az şey ifade eder.
Bu yüzden epistemolojik olarak sormak gerekir:
– “Bilgi”nin sınırlarını kim çizer?
– Her “kural”, gerçeğin tamamını yansıtabilir mi?
Ontolojik Perspektif: Varlığın Farklı Hali
Ontoloji yani varlık felsefesi, bizi en temel soruya getirir: “Bir insan, ne zaman ‘yeterli’ bir varlık olur?”
Güvercin göğsü, bir varlık biçimidir; bir eksiklik değil, farklı bir varoluş tarzıdır. Farklılık, varoluşun özüdür. Her insan, kendi bedeniyle, ruhuyla, deneyimiyle biriciktir.
Bir polis, toplumun adalet anlayışını temsil eder. Ancak bu temsilin anlamı, fizyolojik biçimle değil, ontolojik sorumlulukla ilgilidir.
Bir filozofun gözünden bakıldığında, güvercin göğsü taşıyan bir insanın adalet dağıtma potansiyeli, düz bir göğse sahip olandan daha az değildir.
Çünkü varlık, görünüşten değil, anlamdan doğar.
Ontolojik düşünce bize şunu öğretir: “Engel, bedenin biçiminde değil, toplumun algısındadır.”
Sonuç: Adaletin Bedeni Yoktur
Sonuçta “Güvercin göğsü polis olmaya engel mi?” sorusu, yalnızca tıbbi değil, aynı zamanda felsefi bir sorudur.
Etik olarak, adaletin kalpten geldiğini biliriz.
Epistemolojik olarak, bilginin her zaman sınırlı olduğunu kabul ederiz.
Ontolojik olarak ise, her varlığın kendi biçiminde tam olduğunu anlarız.
Bir filozof şöyle derdi: “Adalet, göğüste değil, yürekte taşınır.”
Eğer bir insan doğruyu savunuyor, merhametle davranıyor ve sorumluluk bilinciyle hareket ediyorsa, onun için hiçbir fiziksel farklılık engel değildir.
Peki siz ne düşünüyorsunuz?
– Adalet, biçimle mi, bilinçle mi taşınır?
– Bir yasa, varlığın derinliğini ölçebilir mi?
– Toplum, farklı bedensel yapıları dışlayarak mı yoksa anlamaya çalışarak mı gelişir?
Belki de bu soruların ışığında, bir gün şu cümleyi duymak mümkün olur: “Güvercin göğsü değil, güvercin kalpli insanlar polis olmalıdır.”